Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

HAKKIMDA

Blog yazılarının da telif hakkına tabi tutulabileceğini hatırlatırız.

10 Temmuz 2012 Salı

Eksik Hikaye


Hiç bilmediğin bir yoldan yürümek istemenin suç olduğu bir şehir de...
Şehrin hakkımda hiçbir şey bilmediği biriydim.
Benim gibi de, siyah pelerinli bir kahramanım vardı işte.
Arada karşılaşıyorduk. 
Ben hep O'nunla konuşmak istesem de, bazen görülüyor bazen kayboluyordu.
Aslında... Hoş bir durumdu. 
O haricinde...
Egsoz dumanları arasında, içtiğim alkolün hesabını yapan memurlarla anlaşıyordum bir tek.
Çorbayı beraber içiyorduk her sabah.
Aradaki farkı anlayamıyordum, lakin şehir bana inat sevdiğim her şeyi yasaklıyordu.
Siyah pelerinli kahramanım... Konuşamıyordu.
Bir efsaneye göre konuşursa karanlık şehir aydınlanacak, herkes mutluluktan havalara uçacaktı.
Gerisini kimse bilmiyordu.
Tam şehrin gürültüsünden uzak olmayı kendime nimet saydığım anlar da, yine beni bağlıyordu cilvesi.
Buradan herkes gidebiliyorken, yalnızca ben gidemiyordum.
Belki de pis çöplerin kokularıyla dolu arka sokaklar cezbediyordu beni, ya da kahramanımın var oluşu bilemiyordum.
Kadınları melankolikti, erkekleri ise kadından anlamayan birkaç zibidiydi işte.
Kim olduğumu, nereden geldiğimi öğrenmek için bütün pavyonları araştırıyordum.
Hiçbirinde kaydım çıkmıyordu, arayacak başka yer düşünemiyordum. 
Yalnızlıktan peydahlanmış bir çocuk olmanın verdiği duygu olmalıydı.
Delice sorular kafamı kurcalıyordu, benim burada olmamın sebebi neydi.
Siyah pelerinli kahraman kimdi?
Tanrı beni bu karanlık diyara neden atmıştı.
Arabesk şarkılar çalıyor, herkesin bilboardlarda afişler de resimleri asılıyordu.
Bir vitrinden televizyona bakıyordum ki, bütün tanıdıklarım o kutunun içinde orasını burasını açıyordu.
Tıpkı kalbimdeki gibi.
Onu gören herkes, sokaklardaki bütün insanlar evlerine giriyor, kapıyı sıkıca kapatıyorlardı.
Her gördüğümde bana dokunmuyor, sadece bakıp kayboluyordu.
Çöpçüler çöpleri fırlatıp sinirli bir şekilde çöp arabasına atlayıp kaçıyorlardı.
Pelerini ışıltılı olduğundan sihirli kahraman koymuştum adını. Yine birilerini kesip biçerken görüyordum.
Ve o bana sadece bakıp kayboluyordu.
Hangi kahraman silahın olduğu bir dünya da, makası kullanmayı tercih ederdi ki?
Herhangi bir maktülün cesedini gören bir tanığı, nasıl ortadan kaldırıp silmezdi ki?
Kılpayı kaçırdım her gün, ona bir şeyler sormak istiyordum, fırsat bulamıyordum.
Nerede olay varsa o oradaydı. Herkes kaçarken O nu görünce, ben korkmuyordum.
Ne olabilirdi ki? Kaybedecek neyim vardı.
Böyle uzun yıllar kovalamacayla geçti.
Bir gün... 
Hiç utanmadan sıkılmadan O daha yok olmadan bağırdım deliler gibi.
Göze aldım her şeyi.
''Seni... hiç unutmayacağım.''
Nasılsa cevap veremezdi.
Bana doğru yürüdü ''Tanımıyorsun ki beni'' dedi.
''Sen benim sihirli, sihah pelerinli kahramanımsın'' dedim.
Gülümsedi.
''Sen de benim hatıralarımda kalacaksın, beyaz melek'' diyerek uzaklaştı.
Öylece kalakaldım. Bu ne demekti?
Kurtardığı dilenci döndü bana: Aferin sana... Aferin! dedi.
O sabah beni yoldan hiçbir memur çevirmedi .
Her yer misler gibi kokuyor, kelebekler göz kapağıma yakın uçuyordu.
Kan lekesine bile rastlamamıştım hiçbir duvar da.
Güneş doğmuştu, insanlar ortaya çıkmış, bir o yana bir bu yana koşturuyorlardı.
Şehir kendini toplamaya başlamış, müzikle canlanmıştı adeta.
Koşturarak bara doğru hızla ilerliyordum.
İçeri girdiğimde barmen bu sefer borcumu falan istemeyip durup dururken sarılıyordu.
Müjde diyordu. Güneş doğdu!''
Sebebini sordum, Pelerinli katil öldü diye sevincinden bağırıyordu.
Benim hayatta en çok tanımayı istediğim kahramana katil diyordu!
İstediğim tek şey onunla konuşmaktı oysa, şanssızlık mıydı... Yoksa talih mi?
Zaten kimse bilmiyordu.Peki ya dilenci?
Kimileri iyiyi, kimileri kötüyü seviyordu.
Belki de aşk buydu.
Benim için bu şehirde güneş doğmuş, aşk ölmüştü.
Bu insanlar güneşi hak etmiyorlardı.
Karanlık tam bize göreydi, kahramanım nasıl ölürdü?
 O'nun evini bulduğumda, aşkın resimlerini görmüştüm.
Bir odada da, benim...
O aşkların katillerini öldürüyordu.
Bir gün aşık oldu ve aşk yok oldu.
Şehrin, sokakların, evimin artık tadı yoktu.
Kayalıklardan kendimi rüzgara bırakırken yukarıda onu gördüm.
Beni kolları ile sarmaladı ve fısıldadı:
''Gerçek dünyaya hoş geldin beyaz melek. Beni aslında bundan sonra hiç unutamayacaksın''


Hayal Çankay

Hiç yorum yok: