Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

HAKKIMDA

Blog yazılarının da telif hakkına tabi tutulabileceğini hatırlatırız.

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Aziz dostum!


Aziz dostum…
Sen koşarken oyunların peşinden..
Ben öylece camdan bakıyordum.
Kocaman dünya da küçücük bir oda da…
Hep şiirlere konu olur ya.
İşte ben O’ydum.
Yalnızlık değildi sitemim inan.
Sadece senin bu odaya ufak çaplı ziyaretindi.
Oynadığınız oyunlar da canımı kırdınız.
Saygınlığım artmadı size belki.
Lakin; sizi de haklı buluyordum.
Çok kişiydiniz.
Sevenleriniz de çoktu.
Benim gibi.

Aziz dostum bunları söylerken darılma bana.
Hiç olmadık yerlerde bulundun, gece geç saatlerde eve girerken gördüm.
Kapıyı anahtarla açmaya çalıştığında sen değil ben sarhoştum.
Işığımı yaktığımda öylece bu cana doğru bakmanla ben nefes değil, yalnızlık soluyordum.
Mühim değildi bakman, lakin..
Camı kırdığın da hala aklımda.

Bir bayram sabahı kurbanın mahalle de kesilmesi yasaktı.
Tam karşımda göz göre göre nasıl kestin o canı?
Peki, arada bir bana uğrayıp sorman halimi hatırımı?
Canın sıkıldığında bahane bulup kaçman?


Neyse ki; Aziz dostum…
Hala dostum diyorsam sana, bu sana olan saygımı arttırdığımdan değil.
Yaptıklarına karşılık hala dostum kalabilmen.
Ve hiçbir zaman affetmeyeceğim seni.
‘’Yalnız’’ca…
Öyle fedakarca seni seveceğim.
Dost kaldık ne de olsa.
Öyle ya; şimdiler de ayrıldıktan sonra, puştluk moda.

İki canbaz..


Yasaklanan bir elmaydı bizi cennetten ayıran…
Kırmızı mıydı?
Elimde ekşi ve yeşil bir elma.
Ve siyah beyaz yaşadıklarımız.
Cehennem gibi yokluğun.
Sana uzak olmamın sebebi buysa..
Değiştirmeye çalışabilirim her şeyi.
Zorla olacaksa, daha zorlaştırırım belki.
Senin faslın geçmese de ben de, belki iyi bir tamirci..
Kılpayı kaçırabilir seni.
Yine bana kalır yalnızlığın, eşlik ederiz ikimizde yalnızlıklarımıza.
İkimiz bir arada aynı yalnızlığın esiri.
Bazen koca bir boşluğun içinde..
Aynı hayalleri doldururuz resmimize.
Lakin; bana aşık olma.
Biz aşkın ipini kopardık iyice.
İki canbaz, iki yalnız.
Kıyamet kopsa da o elma bölünmez ikiye.
Gidiyorsun, susuyorum işte.


Hayal Çankay

Her sabah...



Canıma tak ediyordun, çalarken saat.
Her sabah seninle uyandığımı bilmiyordun.
Kurtuluşumuzu kutluyorduk, sevişmek için saklananlara inat.
Ulu orta, öyle fedakarca hisleniyorduk ki…
Kıyafetlerimiz bizden önce tembelleşiyordu.
Ağır bir sahne çeker gibi..
Dünyadaki aşk vahşetine inat.
Öpüşlerimizi savaşa sürmüştük.
Dudaklarında başkalarının ahları varken..
Daha çok gülümsüyordun.
Kahverengi bir çitin arkasında da komşuların fingirdeşmeleri..
Sen hepsini özümsüyordun.
Kaderin pençesine bağlanmış hayatlar..
Sistemin köleleri olmuş uşaklar..
İsyanların da sana benziyordu.
Velhasıl dünya… Hiç bu kadar beyaz olmamıştı öpüşürken.
Gözlerimizi açtığımızda..
Koca dünya da bir tek sen varmış gibi hissetmenin sebebi…
Ve bu hadsiz duruşunun edası… Benimdi..
Yalanlarım da.


HAYAL ÇANKAY / SELDA ŞENTÜRK

15 Temmuz 2012 Pazar

Ayrı ayrı

Beraber öğrenmiştik aşkı.
Şimdi...Anlamsız...
Dinlediğim her şarkı
Belki mutlu olduk bu oyunda..
Lakin; ayrı, ayrı..


HAYAL ÇANKAY

13 Temmuz 2012 Cuma



TESADÜF

Bu nasıl tesadüf değil sevgili... Bunca yoldan buraya hala boşuna mı geliyorum.
Her acım ''yüz''lerce tesadüfle başladı anlamadın mı? Gittikçe ölüyorum. Hayal Çankay

12 Temmuz 2012 Perşembe

HAYAL ÇANKAY : BEN GİTTİĞİM ZAMAN


Ben gittiğim zaman.. Boş kalmasın yatağım. Birileri benim gibi kasvetler içinde uyansın.Ben gittiğim zaman.. Dökülmesin saçmalarım.Buhranların içinde, en sahipsizi kalsın.Ben gittiğim zaman. Bitmesin bu vurdumduymazlık.Bitmesin bu hengame, başkaları da yansın.Velev ki; gittiğim zaman... Bir gün benim gibi, aynı otobüsle...Başkaları da gelsin.. Benim geldiğim yere. Onlar da anlasın! 


HAYAL ÇANKAY

BİR GÜN



Bir gün…

Bir gün her şey yolunda gittiğinde; her hata da arkasını dönen, dost yerine koyup arkadan peşkeş çeken, her sözüm de mana arayan, her yaptığım şeyde bana sormadan beni yargılayan, her koşulda bana yanlış yapan ve yaptıkları çok iyiymiş gibi yüzüme bakan. Bir kalemde sileceğim, o hayatımdan çıkaracağım insanlar sağ olmalı. Sağ olmalılar ki; elimle kurduğum dünyamda yerlerinin olmadığını, olamayacağını bilmeliler. Sağ olmalılar ki; kendimi yeterince tanıttığım halde tanımıyormuşçasına boş yere yargıladıklarını fark etmeliler. Sağ olmalılar ki; ''İyiydi'' dememeliyim arkalarından.

Beni hiç anlamadıklarını... Ayakta uyutmaya çalışırken, kendi gafletlerinin içinde boğulduklarını görmeliler. Ve hiçbir zaman sol yanımda bir değerlerinin olamayacağını kaybettikten sonra anlamalılar.
Şimdiden yüzüme iyi bakmalılar!

Kör gözleriyle baktıklarını, sağır kulaklarıyla duyduklarını, lal olacak dilleriyle konuştuklarını sanan hayalperest yakınlarım....

Sağ olun...

Bir gün her şey yolunda gittiğinde; yanlış yollara sapan, şu an o doğru yol(!)deki düzgün ve çok doğru olduğunu düşünen, herkesten zeki olan tanıdıklarım! (!)
Sağ olmalılar. Benim bir lafına belki ömrümü vereceğim... Zira ellerini sallasalar ellilerden bahseden, beni bir kenara itmeye çalışan yüce dostlarım. Beraber birleşip rüyalarımızı gerçekleştireceğimiz halde... Ele ele vermek yerine kendi rüyalarında ''Araf''ta kalacak olan... Ancak rüya içinde rüya gördüklerini fark etmeyen büyük insanlar...

Sağ olun!

HAYAL ÇANKAY

ŞANSSIZ BEDEVİ


Bir şansım olmalıydı…

Sana yaklaşabilmek için, önüne kırmızı halılar serip ‘’hoş geldin’’ demek için.
Bir talih kuşu hadi. Bir tebessümüne neler vermezdim.
Devrik cümle gibi devrilen bedenim, senin önünde devrilemez miydi?
Kusurlarımı önüme ilikleyip, başıma bir kep takıp görünmez mi olayım şimdi?

Hak ettiğim, hakkım değil misin sen onca acıdan kalan…
Bunca yolu teptiğim için mükâfat yok mu bana?
Bir ömrü kılmayı kaçırıp, sonucuna seninle mi katlanmalıydık?
Bana ellerini versene… Sonra unut.
Beni unuttuğun gibi. Kolaydır beni unutmak. Öyle her yiğidin harcı değildir!

Tarih yazmalı bu son şansımı. Haklı olan benim zannederken, haksızlıkların içinde bulmuşken kendimi; her yolun başında seni görüyorsam halen…

Kimseye tenezzül edemezken ve tek tenezzülüm senken…

Kulaklarım çınlarken her isyanında, gözlerim dahi kamaşırken sesini her duyuşumda.

Bana bunca zaman uzakken, içimde son hakkını kaybederken bir anda çıkagelmeni kendime yediremiyorum.

Gururumu ayaklarının altında ezerken, koluna birilerini takıp gezerken, ben aradığımda onlarcası telefonunu açarken.

Nefes nefeseyken sen! Ne yapayım ben seni?

Nasıl bir bilmece bu, ben içinde kayboldum. Sen çözdün çoktan yok oldun.

Bir şansım olmalıydı.

Seni senden utandırmak için… Ne çok utanırsın ya!

Hayalin gözlerimi yaşartırken, sen neredeydin? Yüzün dahi dönmezken bana, yüzüne binlerce ah ederken ben hala.

Neydi seni bana ezberleten. Hala dilimden düşürmeyen…

Seni andıkça kulakların bile çınlamazken, ne yapayım ben seni?

Şimdi çalsan kapımı, ben sanki biliyor muyum ne yapacağımı?

Kaldı ki; dargınım seninle.

Seninle, kendinle, senin tüm bencilliklerinle. Senciliğinle, sensizliğimle, içtiğim bir bardak çay olsa boğazıma dizersin. Bu nedenle, dargınım seninle!

Ben nefes alırken, bundan hoşnut olmayan biri olduğun için.
Bu yüzden her nefes alış verişimde binlerce ah çıkıyor içimden.

Kendi kendime. Çıkıyorsa da, yine zararım kendime.
Ben hep uğraşırım böyle kendimle.
Dargınım seninle.  Hala anlamıyorsun. Seni ben kurdum. Bir kurgu bu, yazdım seni kendime!

Belki bir gün, toparlarım kendimi. O zaman ne sen olur, ne de ben.
İyi bakmalısın yüzüme. Bu suret sana bir gün her şeyi anlatacak elbet.

Zira kurbanını unutma. Alnına sür kanımı!

HAYAL ÇANKAY

YALANLAR


İnsan seçimleriyle kendini ya var eder, ya da yok.

Bana bıraktığın asil bir intikam sadece.
Gerekirse tüm rezillikleri barındırsın içinde.
Bana bıraktığın asaletinin parçalara bölünerek, utancın simgesine dönüştüğü bir baş eğme.
Sırtımdan kazandın oysa… Gururum ayaklar altında. Keyfime değme!
Bir kelimeye yıkabilecekken en yüksek dağı, bir kelimeyle yıkıldı üstüme dağlar, kısa günün karı.
Hep kaçırdım kılmayı.
Umudumu bağladım en çözülmez sandığım halata.
Ve çürüklerini topluyorum derinlerden hala da.
Tebessüme ihtiyacım varken, dans ediyordu bahçelerimin şöleninde en sadık (!) dostlarım.
Kaybedebileceğim ne varsa sonunda bir kazancım olacaktı hani.
Bu da mı yalandı, mutlulukta mı fani?
Burnumu çekerken mendil uzatan o soylu hizmetçilerden daha aşağı tabakadanmış hıçkırıklarım.
Ve ben ne zaman üzülsem, burnum akar.
Kolumun ucuyla silelim gelir, utanırım.
Belki bize öğretilenlerin hepsi yalandı, belki de kimse bu kadar iyi anlamadı.
Kahvemi yudumlarken dahi yudumumu sayan o asil, burjuva dostlarım(!). İçlerinde hepsi namuslu, hepsi titiz, temiz. Hepsi asil ve tuvalete bile girmiyorlar.
Aşığım dediğimde gülen, hadi sen mi diye beni yine hakkım yokmuş gibi, layık değilmişim gibi bana öğreten niceleri.
Ve sen… Kalbimin zennesi, aşkımın en keskin kılıcı, damarıma işleyen dünyayı ele geçirmek için hazırlanan son serum.

Hadi büyüt o zaman beni. Büyütün, anlatın bana neden gittiğinizi.
İnandığıma eminmiş gibi anlatın…
Sizi canı gönülden seviyormuşum gibi çekin burnunuzu. Her yaptığınızı alkışlayacakmışım gibi anlatın bana kendinizi.

Ben hiçbir zaman kimseyi sevmemişken, sizi de seviyormuş gibi yaparım belki.
Demesi kolay… Anlatması çok zor bu olanları.
Benim kimseye eyvallahım yok diyenlerin peşinden gidelim var. Alın gidin beni.
Beni de alın gidin buradan.
Ben her şeye geç kalan.
Adım fani.
Ölümsüz değilim sizin gibi!

Bir gün açtığımda penceremi. O iyiliğimi düşünen beni karanlığa itenler de olacak mı izlediğim yollarda?
Hepsi çıkacak mı bir gün karşıma sıra sıra.
Katili teşhis eder gibi penceremden, yaslı camımdan seçecek miyim onları tek?

Şu sağdaki daha 18 ime basmadan bana hayallerin gerçek olacağını söyleyen!
Yanındaki, bir gün her şeyin mutluluk saçacağını anlatan.
Ve onun önündeki…
İlk kez beni sevdiğini söyleyen zalim…
Diğeri beni ilk aldatan.
Öteki; bana ilk hediyeyi alıp sonra başıma kakan.
En soldaki beni benden alan. Yanındaki ise bana ömrüm boyunca masal anlatan.

HAYAL ÇANKAY



Çal Kapımı


Nazikçe dokundum yüzüne. Vurdun dedin.
Git dedin, kaçtım senden. Gittin dedin.
Bir tokaydı belki saçlarımı toplayan.
Hangi eller gezdi dedin daha, o baharda ilk senin için; özel tararken.
Dişlerim gibi, aptallığımı da fırçalayabilseydim keşke.
Damaklarımda acıyı hissettiğimde, kalbime dokunmalıydı en çiğ güfteler.
Belki bu kadar acıya rağmen, hala mizahın derdindeyim. Ancak senin her bakışın alıp götürürken beni, ben aslında seninle gülmenin peşindeyim.
Hala mı? Hala.
Üç gün beş gün… Kaç güne yeterse ömrümüz. Bir dakikam dahi kıymetli seninleyken. Peki ey Yaradan. Bu saçma sapan düşüncelerle önüme bahaneleri yığan bu kulunu… Bana sana yeniden hamd etmem için mi verdin? Hamd olsun.
Öldürse de, beni yeniden diriltsen de, beni onunla sınıyorsun bilirim.
Tutam tutam kestim saçlarımı. Yüzüme kezzap dökmeye ramak kalmışken, ellerimle kendimi boğazlarken, bu hayat daha fazla anlamsızlaşırken…
Bana seni verdi Yaradan. Senin ruhun bile duymadan.
Zehrini akıtsanda kanıma… Beni sende benden aldın, daha sesini duymadan.
İlla ki olacaksa, joker hakkım sensin. Cevap hakkım doğsa da, seni çıkarırım buyurun cevap diye.
İstediğin kadar kaldır elini, at tokadını. Şimdilerde buna şiddet diyorlar. Varsın desinler.
Ben sana razıyken, senin rızan yokken.
Dayanırım ben.
Bir telefona baksaydı keşke. Dedikleri gibi, elimi sallasam ellisi olsaydı keşke.
Katrilyonda olsa bakmayacağımı gör diye.
Sana her şeyi bırakıp koşa koşa geldim, belki içi dolu dışı bomboş aşkımla.
Sevmeli misin beni. Şüpheliyim inan kendimden.
Korku… Birkaç rastlantı. Ve birkaç saç teli kaldı üzerinde ihanetlerinin içinden.
Varsın olsun. Çal kapıyı, çıkayım kapıya. Ya da ben geleyim.
Ama, rahatsız etmeyeyim ben seni. Sen etsene.
Hadi rahatsız et beni çık gel. Sen kızart yanaklarını, ben sinsi sinsi güleyim içimden.
Rahatsız olmadığımı anlama diye.
Herkesin bir hikayesi varken, bizimkisi yarım bile değil.
Başlamadan biten bir masal sadece. Menfaat dünyasıymış peh. Hadi tüm çıkarların için kullan beni.
Bir hapishaneye çevirmişken evimi, sana da birkaç parmaklık yakışır.

Hayal Çankay

Bilmiyorum




Seni unutmayı bilmiyorum.
Her şeyi bir kenara attım, herkesi de.
Lakin sana bu kadar uzakken, bir o kadar da yakın olmanın sebebini de sonucunu da…
Bilmiyorum.
Hayat yaşarken ölmeyi nasıl öğrettiyse, öldükten sonra yeniden sevecek miyim seni?
Bunu da öğretecek mi?
Sen benden kaçarken bunu nasıl becereceğim.
Bilmiyorum.
Bilmediğim sadece bunlar değil.
Beni neden sevmediğini…
Beni senden neyin bu kadar soğuttuğunu.
Kalbinin bana çarpmadığını…
Onca gözün bana bakıp, benim sadece seni neden gördüğümü…
Bilmiyorum.
Ölmek yeni bir acının başlangıcı olsa gerek.
Yaşarken ölmenin sebebi de sevmek mi?
Öyleyse ölünce karşılaşacak mıyız?
En iyisi ölmeyi mi beklemek?
Bilmiyorum.
Bilmediğim sadece bunlar değil.
Her şey tesadüf de değil, Tanrı biliyor ve bunların hepsi kader, bil
Tanrı nın bildiğini sakınıyorsun sen kendinden.
Acizlik işte yazdıklarım, kendimi kaptırdım yalnız oldum şair olmaktansa.
Ben kelimeleri dizeleri hiçe sayıp yazıyorum, bu yüzden benim gibi kalemim de aciz işte.
Tüm bildiğim bu.
Ayrılık herkesi şair yapar derler, ben şair değil deli saçmaları yazıp hepsini senin okuman umuduyla yazan bir aptalım. Hepsi bu.
Senin benden böylesine kaçtığını, kaçtıkça benim sana koştuğumu bile bile neden benden bu denli koptuğunu…
Gözlerinin içinde koca bir okyanus olduğumu…
Hiçbir zaman benimle olamayacağını söyleyen dilinin bana söylediklerini nasıl unuttuğunu
Bilmek istiyorum.
Fakat ben ağzımı açar açmaz, gülüşünün enkazında tek tek parçalanan organlarımın
Nereye kaybolduğunu..
Hala neden ölmediğimi!
Bilmiyorum.
Belki de, sadece ben… Bilmiyorum.

Hayal Çankay





11 Temmuz 2012 Çarşamba

Tesadüf


Her şey bir tesadüfle başlardı buralarda.
Öbür türlü aşk, aşk olmazdı.
Ben her zaman kahraman arardım.
Ama buralardan hiç kahraman çıkmazdı.
Bir gün yola düştüm...
Bazen koştum, bazen yoruldum.
Hiç sayamayacağım kadar, binalar ezberledim.
Sokaklar, duvarlar, kaldırımlar...
Bazı caddelerde de kaybolmuştum.
Ne olursa olsun.
O'nu sonunda bulmuştum.
Mahallesinin dedikoducuları sayesinde..
Hakkında her şeyi duymuştum.
Ara sıra evini izler, ara sıra selam verip dururdum.
Şaşkındı ifadesi, biraz da donuk.
Koluna birilerini takıp önümden geçerdi.
Gülümserdi de.
En sonunda dayanamayıp yoluna çıkıp...
Seni seviyorum demiştim işte.
Oysa... ''Bu tesadüf değil ki sevimli.. Lakin; Bir gün elbet yine karşılaşacağız''.
Ben karşılaşmak istememiştim ki, bu kadar değildi, sevmiştim.
O günden bu yana her karşılaşmamızda, değişik yüzlerle görüyorum..
Bu nasıl tesadüf değil sevgili... Bunca yoldan buraya hala boşuna mı geliyorum.
Her acım ''yüz''lerce tesadüfle başladı anlamadın mı? Gittikçe ölüyorum.


Hayal Çankay

Üzgünüm...


Samimiyetimize dayanarak söylüyorum.
Tanışmamızın mümkün olmayacağını.


Hayal Çankay

Sonra...


O gözlerin ne anlamı var sevgili?
Bakışların boş olduktan sonra.
Ya ellerinin...
Ben tutmadıktan sonra?
Her şeyimi adayıp, delice tutkunken sana.
Senin aklın başkasında olsa da.
Kalbin çarpmasın heyecanla...
Velhasıl; benimle dolmadıktan sonra.
İstersen öleyim. Zira;
Sonra ne yaparsan yap sevgili, sonra...


Hayal Çankay

Ahmet Enes Cennet

Sevdim, kaç kere bilemem.
Yaşadım, yok inkar edemem.
Bıktım, senle baş edemem ben.
Zaman öyle de geçiyor.
Hayat öyle de bitiyor.
Aman, umudum cennetten.


Neden çıktınız karşıma?


Neden karşıma çıktınız? 
Ben mutluydum kalbimde oluşan boşluktan.
Yüzünüzü göstermeseydiniz şu an, kaçıyordum yalandan dolandan.
Şimdi yalanınıza da muhtacım. Dönünüz yolunuzdan.
Her gece masal okurum size.
Elimle beslerim sizi.
Göğsümde uyuturum.
Renklerimizi birleştiririz. Bir dünya yaratırız kendimize.
Gelsenize?
Neden çıktınız karşıma? 
İhtiyacınız yok mu sizinde şefkate? Biz'e...


Hayal Çankay

Aşkın Dansı


Dansı bilen biriyle dans edersen, 
Onunla sen dans edersin.
Dansı bilmeyen biriyle dans edersen... Ne yaparsan yap.
İstersen ayağına bas. O seninle dans eder.
Aşk da böyle bir şeydi galiba...


Hayal Çankay

Yeşil

Ellerin de çimenlerin yeşili kalmış.
Tutsam korkarım, filiz açacak bir çiçek diye.
Gözlerinin yeşilinden bahsetmiyorum bile.
Baksam dünyanın 4/4 ü döner yeşile. Hayal Çankay

NAM-I DİĞER HAYAL ÇANKAY: Yine mi sen?

NAM-I DİĞER HAYAL ÇANKAY: Yine mi sen?: yine mi sen? unutmuşken çoktan seni... kaldırmışken rafa hatıraları, gömmüşken seneleri çoktan geçmişe. koparmışken dalından içimde birikti...

NAM-I DİĞER HAYAL ÇANKAY: Yalnızlar Partisi

NAM-I DİĞER HAYAL ÇANKAY: Yalnızlar Partisi: Yalnızlar partisine sende davetlisin. Kap bir yalnızlık gel... Bu ev ikimize de yeter. Belki... Bir şarkı da dans edip yalnız olmaktan v...

Yalnızlar Partisi


Yalnızlar partisine sende davetlisin.
Kap bir yalnızlık gel...
Bu ev ikimize de yeter.
Belki... Bir şarkı da dans edip yalnız olmaktan vazgeçecek kadar duygusal oluruz...
Sonra... Hazır değiliz deyip yarınlara bağlarız ümidimizi.
Yine yalnız kalırız söz..
Lakin, bu gece gelirsin değil mi?
Canım... Acı çekmek istiyor.


Hayal Çankay

10 Temmuz 2012 Salı

Eksik Hikaye


Hiç bilmediğin bir yoldan yürümek istemenin suç olduğu bir şehir de...
Şehrin hakkımda hiçbir şey bilmediği biriydim.
Benim gibi de, siyah pelerinli bir kahramanım vardı işte.
Arada karşılaşıyorduk. 
Ben hep O'nunla konuşmak istesem de, bazen görülüyor bazen kayboluyordu.
Aslında... Hoş bir durumdu. 
O haricinde...
Egsoz dumanları arasında, içtiğim alkolün hesabını yapan memurlarla anlaşıyordum bir tek.
Çorbayı beraber içiyorduk her sabah.
Aradaki farkı anlayamıyordum, lakin şehir bana inat sevdiğim her şeyi yasaklıyordu.
Siyah pelerinli kahramanım... Konuşamıyordu.
Bir efsaneye göre konuşursa karanlık şehir aydınlanacak, herkes mutluluktan havalara uçacaktı.
Gerisini kimse bilmiyordu.
Tam şehrin gürültüsünden uzak olmayı kendime nimet saydığım anlar da, yine beni bağlıyordu cilvesi.
Buradan herkes gidebiliyorken, yalnızca ben gidemiyordum.
Belki de pis çöplerin kokularıyla dolu arka sokaklar cezbediyordu beni, ya da kahramanımın var oluşu bilemiyordum.
Kadınları melankolikti, erkekleri ise kadından anlamayan birkaç zibidiydi işte.
Kim olduğumu, nereden geldiğimi öğrenmek için bütün pavyonları araştırıyordum.
Hiçbirinde kaydım çıkmıyordu, arayacak başka yer düşünemiyordum. 
Yalnızlıktan peydahlanmış bir çocuk olmanın verdiği duygu olmalıydı.
Delice sorular kafamı kurcalıyordu, benim burada olmamın sebebi neydi.
Siyah pelerinli kahraman kimdi?
Tanrı beni bu karanlık diyara neden atmıştı.
Arabesk şarkılar çalıyor, herkesin bilboardlarda afişler de resimleri asılıyordu.
Bir vitrinden televizyona bakıyordum ki, bütün tanıdıklarım o kutunun içinde orasını burasını açıyordu.
Tıpkı kalbimdeki gibi.
Onu gören herkes, sokaklardaki bütün insanlar evlerine giriyor, kapıyı sıkıca kapatıyorlardı.
Her gördüğümde bana dokunmuyor, sadece bakıp kayboluyordu.
Çöpçüler çöpleri fırlatıp sinirli bir şekilde çöp arabasına atlayıp kaçıyorlardı.
Pelerini ışıltılı olduğundan sihirli kahraman koymuştum adını. Yine birilerini kesip biçerken görüyordum.
Ve o bana sadece bakıp kayboluyordu.
Hangi kahraman silahın olduğu bir dünya da, makası kullanmayı tercih ederdi ki?
Herhangi bir maktülün cesedini gören bir tanığı, nasıl ortadan kaldırıp silmezdi ki?
Kılpayı kaçırdım her gün, ona bir şeyler sormak istiyordum, fırsat bulamıyordum.
Nerede olay varsa o oradaydı. Herkes kaçarken O nu görünce, ben korkmuyordum.
Ne olabilirdi ki? Kaybedecek neyim vardı.
Böyle uzun yıllar kovalamacayla geçti.
Bir gün... 
Hiç utanmadan sıkılmadan O daha yok olmadan bağırdım deliler gibi.
Göze aldım her şeyi.
''Seni... hiç unutmayacağım.''
Nasılsa cevap veremezdi.
Bana doğru yürüdü ''Tanımıyorsun ki beni'' dedi.
''Sen benim sihirli, sihah pelerinli kahramanımsın'' dedim.
Gülümsedi.
''Sen de benim hatıralarımda kalacaksın, beyaz melek'' diyerek uzaklaştı.
Öylece kalakaldım. Bu ne demekti?
Kurtardığı dilenci döndü bana: Aferin sana... Aferin! dedi.
O sabah beni yoldan hiçbir memur çevirmedi .
Her yer misler gibi kokuyor, kelebekler göz kapağıma yakın uçuyordu.
Kan lekesine bile rastlamamıştım hiçbir duvar da.
Güneş doğmuştu, insanlar ortaya çıkmış, bir o yana bir bu yana koşturuyorlardı.
Şehir kendini toplamaya başlamış, müzikle canlanmıştı adeta.
Koşturarak bara doğru hızla ilerliyordum.
İçeri girdiğimde barmen bu sefer borcumu falan istemeyip durup dururken sarılıyordu.
Müjde diyordu. Güneş doğdu!''
Sebebini sordum, Pelerinli katil öldü diye sevincinden bağırıyordu.
Benim hayatta en çok tanımayı istediğim kahramana katil diyordu!
İstediğim tek şey onunla konuşmaktı oysa, şanssızlık mıydı... Yoksa talih mi?
Zaten kimse bilmiyordu.Peki ya dilenci?
Kimileri iyiyi, kimileri kötüyü seviyordu.
Belki de aşk buydu.
Benim için bu şehirde güneş doğmuş, aşk ölmüştü.
Bu insanlar güneşi hak etmiyorlardı.
Karanlık tam bize göreydi, kahramanım nasıl ölürdü?
 O'nun evini bulduğumda, aşkın resimlerini görmüştüm.
Bir odada da, benim...
O aşkların katillerini öldürüyordu.
Bir gün aşık oldu ve aşk yok oldu.
Şehrin, sokakların, evimin artık tadı yoktu.
Kayalıklardan kendimi rüzgara bırakırken yukarıda onu gördüm.
Beni kolları ile sarmaladı ve fısıldadı:
''Gerçek dünyaya hoş geldin beyaz melek. Beni aslında bundan sonra hiç unutamayacaksın''


Hayal Çankay

Serseri


Üzerimde sanki yılların yükü, ve zihnimde bıraktığın yoktan bir öykü.
Hamallığını yapıyorum boş adamlığın...
Mahrumluk, mağdurluk nedir, bilmezdim ben. 
Şimdi...
Uzaklarda birikiyorum sana, unutmayı seni, bilmiyorum.
Sana dokunmaya ramak kala, talan oluyor kalanlar senden bana.
Beni al bir rafa koy oradan bak, izle eserini.
Harabelerin kalıntılarında kazı beni, yokla üzerimde çizdiğin işaretleri..
Poseidon sende boş durma. Devir denizleri üzerime, varsan..
Sen de yoksun, zira aşk da yok. Öyle ya!
Ben hep olmayan efsanelere inanıyorum zaten.
Tesellisi yok artık, avunamıyorum. 
Sığ bir suyun yüzünde çırpınıp duruyorum.
Bu her gece beni birden fazla eksilten ne?
Senin beni ezip geçmen mi, kelimelerinle.
Kendine de bir bak bana söylenirken.
Serseri serseri der mi? Serseriye.
Derse...
Bana, içtenlikle sevgili de!...
Yapamıyorsan da, bir dene?


Hayal Çankay

Saçmalamak


Mevsimlerden kışa hazırlık yapıyordum, yetmişti yandığım.
Kuşların ayaklarına boş mektuplar bağlamıştım.
Hiçbiri, kimselere gitmeyecekti.
Yeterince ağlamıştım.
Yalnızca yıldızların ışığıyla baktım yukarıya.
Ben ayı, güneşi küstürüp kendime, iyice saçmalamıştım.
Leylakların açması, mutlulukların saçılması...
Artık mühim değildi ki...
Ben bütün hayallerimi aptal bir sonuca bağlamıştım.
Dedim ya, saçmalamıştım.
Belki de O'nun yüzündendi, dışarıya çıkmayışım.
Karanlığa sarıldım, yalnızlıktandı varlığım.
Beni yalnızlık sen, peydahlamıştın.
Beni çocuğun gibi sardın, sarmaladın, bırakamadım.
Sen beni nasıl böyle besleyip büyüttüysen...
Ben seni o kadar sahiplendim, benimsedim.
Öyle ya;
Tüm benliğimi sana borçluyum diye.
Aşkı bu yüzden 'beceremedim'.
Gidenleri hangi rafa koyayım anne?
Sen hep haklıydın, af edersin.


Hayal Çankay



8 Temmuz 2012 Pazar

Bitmeyen İntikam


Pis, kirli bir sokakta yürümenin zor olduğunu bilerek atıyordum adımlarımı.
Biraz yağmur, biraz çamura bulanıyordu ayakkabılarım, üstüm başım.
Değer diyordum, bu gece her şeye değecek.
Velhasıl; can yakmak istiyordum.
Farkedilmediğini düşünen bir şarapçının koynundaki şişe gibi, sallana sallana yürüyordum.
Kimse farketmiyor sanıp, geçen gemiye doğru bakarak ona da küfrediyordum.
Evin önüne geldiğim vakit, camdan çıkmasını bekliyordum.
Pijamalarıyla öyle aniden yakalamayı diliyordum, biraz utandırmak için.
Öylesine bir hissiyatla, edeceğim küfürleri, yapacağım saçmalıkları planlıyordum.
Zile basmaya üşendim tabi. Onca yolu yürüyen ben, heyhat!
Bir an önce ayakkabılarımı çıkarmalıydım, su geçmeye ramak kalmıştı.
Perdenin açılışını görmezden gelip bağcıklarımla oynamaya başladım.
Pijamalarla yakalanmış gibi, öylesine bir ev haliydi benimki.
Saçma bir hissiyat.
Pis, kirli sokak kokuyordum.
Kapı açıldı. Apartman bulanık görünümlü, insan ölüsü kokuluydu. 
Işık aramaya koyuldum.Bir ışık yandı, lakin asansörün zımbırtısıydı işte.
Kapı açıldı, karşımda bulanık bir siluet. 
Cebimdeki bıçağı çıkaracaktım ki, açık ağzımı kapattı.
''Sus'' dedi.
''Haklıydın,  bu gece her şeye değecek.''
Asansöre çekildiğimi son anda fark ettim.
Temiz, deniz kokuluydu. Biraz tuzlu, biraz yosunlu.
Kaçıncı kata çıktığımızın farkında değildim.
Soracaktım.
Elleri burnumun direğindeydi. Susmamı istiyordu, anlamıyordum bu kaçıncı susuştu?
Asansör durdu. Koridorda bir köpek leşi duruyordu, sahne değiştiren bir yönetmen gibi.
Beni evinin kapısından içeri soktu.
Çok zordu aslında eylemsiz duruşu.
o da biliyordu, bu gece her şeye değecek.
Karşı koymaya çalışırken, konuştu, konuştu, konuştu.
Yine aynı sesi duymak aslında biraz acı veriyordu.
Kalbimi ben de yoklayacaktım ki, iki kadeh getirdi.
Ben içmem dedi, neden iki kadeh? dedim.
Çünkü sen, ben değilsin. Ben senden farklıyım, sen benden.
Sen, içine işlemiş bir zehir. Lanetlenmişsin. dedi.
Beni lanetleyen o olmalıydı. Ahları tutan tek zavallı o olmalıydı.
En güzel aşkları yaşamak isteyen o, en kaliteli viskiyi içende.
Bana kendimi anlatamazdı...
Gitmeliydi. Tam bıçağı çıkaracaktım ki yine konuştu.
Fotoğrafların bulunduğu bir odayı gösterdi.
Git bak kendine, dedi.
Hayırdı cevabım. Beni kontrol altına almaya çalışıyordu. Bu gece bitecekti her şey.
Bana yaptırdıklarının cezasını çekmeliydi.
Tanrı bana yaptıklarımı sorduğunda, onu suçlayacaktım.
Bu gece her şeye değecekti.
Sabaha her şey bitmeliydi, kanlı ellerimle orayı terk etmeye yemin etmiştim.
''Bizi nasıl öldürürsün'' dedi. Güldüm. Fotoğrafların bulunduğu odaya doğru yürüdüm.
Benim fotoğraflarımı asmıştı duvarlarına. Bu affedilmek isteyen bir kölenin, ölmeden önceki son arzusu gibi bir şeydi.
Yüzüne baktıkça nefret ediyordum yaptıklarından.
Biraz da, bana benziyordu.
''Hadi gidelim, onunla konuşalım, belki bu sefer...'' dediği anda bıçağımı cebimden çıkardım, boynuna hızlı darbelerle kesikler attım.
Can çekişen köpekler gibiydi.
'Ben senim' di son sözü. 
Hemen ellerimi yıkadım. Asansöre doğru koştum koridor leş kokuyordu.
Kapıdan çıktığımda bir an önce ayakkabılarımı çıkarmalıydım, su geçmeye ramak kalmıştı.
Pis, kirli bir sokakta yürümenin zor olduğunu bilerek atıyordum adımlarımı.
Biraz yağmur, biraz çamura bulanıyordu ayakkabılarım, üstüm başım.
Farkedilmediğini düşünen bir şarapçının koynundaki şişe gibi, sallana sallana yürüyordum.
Kimse farketmiyor sanıp, geçen gemiye doğru bakarak ona da küfrediyordum.
Sonra... Şehrin en pis sokağına doğru ilerledim.
Şehir kokusu, insan leşleri gibiydi.
Şaşkınlığımın son demlerindeydim.
O fotoğraflar benimse, başka silüete bürünen kimdi?
İçimden bir ses: ''Sus'' dedi.
Ellerimle ağzımı kapattım.
Ölmemişti.''Bizi nasıl öldürürsün'' dedi. Güldüm.
Ben, iki kişiydik.


Hayal Çankay
Selda Şentürk

Aslında...



Artık büyüdü küçücük yüreğin.
Herkesi farklı sanıp yanılacaksın.
Kaçtıkça yorgun düşecek senden gidenler.
Kimini unutacaksın.
Çoğu gidecek, azı kalacak keza.
Evinde, yalnız kaldıkça.
Perdeleri açmaya üşenecek ellerin, ayakların...
Kalkamayacaksın yerinden.
Her gün güneş doğacak diyorlardı oysa?
Varlık... muhtaç büyük yokluklara.
Sen de güzel bir yüz var, yanında hiç kimse.
Yaralı, bereli ruhunla, güzelliğini göstereceksin..
Aşıklarına.
Kendinden geçip, duvarlarına bakıp bir yerlere uğrayacaksın usulca.
Yüreğinin temizliği ile dünyanın kirliliği acıtacak.
Karalar çalınacak sana da...
Sen de onlardan olacaksın.
Senin sesini duymayanlarla uyanacaksın.
Ne geçmiş ne de gelecek değilse umrunda..
Velhasıl;
Elmayı toplayıp yemek güzel geliyorsa.
Kovulmak için yaşayacaksın bu dünyadan da.
Zira; diğerinden zaten kovulmuştun.
Geri dönmeye çalışsan da...
Sevmeye başlarsan, yaşamaya başlarsın derler ya...
Zaten ölmenin tek çaresi bu.
Tanrı'nın bize verdiği en büyük ceza.

5 Temmuz 2012 Perşembe

Tartı bu sefer doğru söylüyor. 
Öyle ya;
Ben yokum artık hayatında.
Kalbinden bir yük kalkmış.
Zayıflamışsın.


Hayal Çankay
Selda Şentürk

Kül tablası

Geçmişi değiştirmeye çalıştım. Elime yüzüme bulaştırdım.
Gelecek ayaklarımın altındaydı.Üzerine bastım. 
Söndürdüğün sigarayı nefes diye çekecektim içime.
Velhasıl; senin sigara kullanmadığını bilen, kültablasıydım ben.
Öyle de kavuşamadık, böyle de işte, hadi aşk olsun? 


Hayal Çankay

Seveyim gitsin

Kim farkeder ki yokluğumu...
Seveyim gitsin.




Hayal Çankay
Selda Şentürk

Fantastik

İçtikçe geçecek sandığım kadar...
Sevdikçe gelecek umudum olmamalıydı.
Bu tüm fantastik hikayelerin başlangıcıydı.
Bir kahraman edasıyla herkesi kurtarmaya gittin.
Ben esirken sensizliğe.
Ruhum 20 km uzağa doğru uçsa da.. Sana doğru...
Bir adım gelmekten yanına...Çok korkuyordum.
Öyle ya... Kızardın yine bana.
Bir tek ben mi vardım dünya da?
Yaşadığımız şehir uzak olsa da...
Ya ikimiz de sevmeseydik diye şükrediyordum.
Kaldı ki sevmemiştik zaten.
Sevmiştim.

Hayal Çankay
Selda Şentürk

3 Temmuz 2012 Salı

Yolda karşısına çıkan ilk hana giren, darmadağın bir hayatın içinde
Her yerde birilerinin unuttuğu yolcunun yanına öyle kolay oturamazsın hancı!
Burayı da dağıtırım!
Ya benimle yola çıkacaksın
Ya da kalk git şu masadan.


Hayal Çankay
Selda Şentürk
Etrafımda bunca güzel manzara varken..
Gittim sana baktım pembe hayallerimde.
Biraz mavi sevdim seni.
Biraz yeşil öptüm. 
Aşk kırmızıya çalıyordu, güven olmaz dediler. 
İnanmadım ki. 
Diğer renkler çok mu iyiydi sanki.
Bir gün her şeyin farkına vardım. 
Gülümse dedim.
Simsiyah...


// Hayal Çankay
Aşk hususi bir itina, Tanrısal bir güç aslında.
Doğa üstü bir yetenek gerekir anlamak için.
Bu yüzden uzak bana. Gidiyorum desem de...
Senin doğa üstü yeteneklerinle gidişine...
''Geleceğim'' inancına...
Doğru, geliyorum.

Hayal Çankay
Selda Şentürk

Çingene çocukları kadar yaramazdı aşk.
Çiçeklerle kandırırdı kadınları.
Çiçekle kandırırım dedirtirdi ''adam''ları.
İki kişiyi yan yana görse, sevgili sanırdı.
Yine satardı. Akla yine aşkın cazip tekliflerini sunardı.
Almasak ayıp olurdu.
Tatlıydı kerata.
Sonra mendil, salya sümük falan işte.


Hayal Çankay
Selda Şentürk
Bir haller olmuş oralara.
Sokaklarda sen yoksun.
Kaldırımlar da acıların.
Dudaklar da payın.
Gülen yüzler azalmış.
Senden oraya bir şey kalmamış.
Yetmemişsin. 
En son gördüğüm halin.
Ve şimdi ki deli cesaretin.
Ne zaman gelmeyi düşünsem.
Öptüğün yanaklar geliyor aklıma.
Masumca.
Sonra dudaklar.
Ahlaksızca.
Herkes peşinden dönerken bir zamanlar...
Hiçbirine yetmemişsin.
Gelsem oraya, değişir misin?
Benimle buraya...
Ya da boş ver.
Olamayız biz diye diye. Olamadık biz!



HAYAL ÇANKAY
SELDA ŞENTÜRK

Beni kim severdi ki.Kim çekerdi kahrımı.Anlamasam da bu gidişi.Şaşırmadım sevgili.


Hayal Çankay

Selda Şentürk

Uzaktan seni seyrediyorum.

Gözümden sakınma yeminlerimi boza boza.

Sen baktıkça ben eksiliyorum.

Beceriksizce, toyca.

Yıkılıyorum olduğum yere, bir çarpıntıyla.

Gece seni yoğuruyorum aya.

Yıldızlara ithaf ediyorum çalan şarkıyı.

Hafif bir ağrı, ince bir sızı...

Canımın yedi tepesi bana düşman olsa da.

Seni ona benzetiyorum,

İki yakamız bir araya gelmiyor ne de olsa.

Yatağa uzanıyorum ellerim başımda.

Uykuya dalasım geliyor, gözlerin tavanda.

Sabah ezanı selam ediyor uyumayanlara.

Güneşi sen diye doğuruyorum,

Çaysız kahvaltı masalarına.

Hiç konuşmuyorsun hakkımda.

İşte bu dokunuyor ya bana.

Sen böyle bana silkinip susa susa..

Konuştuklarına küfredip,

Kavga çıkarıyorum.

Son şarkımı söyleyip sinirimden ağlıyorum.

Kimse dövüşmüyor benimle bu yer yüzünde.

O kadar güçsüzüm öyleyse?Ya beni seviyorsun diye.

Ya da hiç sevmedin bilemedim şimdi.Sallamadılar beni senin gibi.



HAYAL ÇANKAY
SELDA ŞENTÜRK

2 Temmuz 2012 Pazartesi


Adammış serseri!
O herkesten giderken benden gittiği gibi..
Sol meleği ile anlaşma yapsam..
Tanrı ya da...
Adam olduğunu söyler mi?
Ya da, günahlarını ver bana melek ne olur...
Gider değil mi bir bildiri?
Affedilsin diye değil!
Belki olur da, hani... 
Bu halimle hatırlar beni.



HAYAL ÇANKAY
SELDA ŞENTÜRK
Şehrin diğer yakası yok burada sen gideli.
Bildiğin gibi değil yani.
Hep aynı yerde sayıp duruyorum.
Bazen başka şehre gidip başkasını seviyorum.
Sonra yine aynı kişiye dönüyorum.
Üzdükçe üzülüyorum derdim de, üzülmüyorum kesinlikle.
Herkeste seni arıyorum yine.
Velhasıl;
İki yakam bir araya gelmiyor işte.

HAYAL ÇANKAY
SELDA ŞENTÜRK