Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

HAKKIMDA

Blog yazılarının da telif hakkına tabi tutulabileceğini hatırlatırız.

23 Mayıs 2013 Perşembe

Geride Bırakılan Suretler- Makale - Hayal Çankay-


İlk aşklarıyla beraberliğini sürdüren insanlar var mıdır hala?
Ya da geçmişte yaşanan tüm aşklar  temize çekilip o ``son kişi``ye ``senden öncesi yalan`` gibi süslü cümleler kurarak 
daha mı azalıyor üzerimizden acılar? Daha mı çok kandırıyoruz, daha mı çok kandırılıyoruz? Bundan sonra her geleni de elekten geçirip
bir daha aramayacak mıyız yoksa?

Kişilik oturmadan önce, hızlı zamanlarımızda ezip geçtiğimiz, kırdığımız kalpler bir gün karakterimiz yerine oturduğunda, bize de aynısı yapıldığında
daha mı muhtaç olacaklarımız olacak yoksa?

``Senin değerini bilememişim`` cümlesini kuracağımız insanlardan af diler gibi bakışlarımızı mı saklayacağız?
Milyonların arasında yürürken, bazen binlerin, bazen yüzlerin... Nasıl dünya küçükse, o kocaman kalbimiz o insanların arasında yürüyen yüzü tanıdık gelen
bir tanımadığın suratında mı kaybolacak?
Kalbimizi yakanların mutsuzluğunu seneler sonra gördüğümüzde daha mı mutlu olacağız acaba? Paylaşılacak o kadar çok şey varken sadece almanın, 
çıkarımızın derdine düşmek bize başkasının kırılan kalbini değil de, neyi kazandıracak?

Ucuz stratejilerle hayatımıza aldığımız insanların sayısını yükselterek skorun peşinde mi koşuyoruz? Yaşlandığında, çizgiler aman vermezken yüzümüzde, 
göz altlarımız torbalaşınca ve umudumuz bittiğinde, etrafımızda kimse kalmadığında, yalnızlaştırıp izole ettiğimizde kendimizi ve ölümü beklerken
çıksalar karşımıza pişmanlıkla mı bakardık hala aynı bakan gözlerin içine...

Kalbimizi kıran, yıllardır peşinde ya da zihnimizde koşturduğumuz insanlar yıllar sonra bize pişmanlıkla baksa; aynı hisle bakamasak ona, o eski hazzı, 
eski heyecanı duyamasak, affedebilir miyiz yine? Diyelim ki o kadar temiz kalbimiz, affedebiliriz. Dinçken, en güzel günlerimizi başkalarıyla heba edip
harcarken kötü günlerimizi, çizgilerimizi mi sevdireceğiz ona? 

Onunla yaşayacağımız her şeyin bir listesini yaparken, bir ömrün bile bunları yaşamamıza izin vermeyeceğini algılayamıyor muyuz?
Kendi kendimize yaptık. Çoğaldıkça insanlar, yenilikçiliği, modernliği yine yanlış anladık.

Kolayı seçmek kolay... Ömrü boyunca çalışan bir insanın bir hafta tatili mi, emekli olmayı bekleyip çıktığı tatil mi güzeldir?
En güzel senelerini yanlış insanlarla deneyip yanılma yöntemiyle yaşamak mı, tek biriyle her şeyi keşfetmek mi güzeldir?

Elbette karşımıza çıkan her insan doğru insan değil, lakin; heyecan duyduğumuz insanlardan beklentilerimiz çok ağır değil mi? Burnu neden büyük?
Olur mu burnu büyük ya da yamuk olmamalı. Kusursuz olmalı. Mükemmeliyetçiyiz ya... Biz kusursuzuz ya!
Peki; daha önce kimsenin yaşatmadığı günleri, sohbeti, eğlenmeyi hesaba katmıyor muyuz? Tükettikten sonra mı gördük şeklini, şemalini...
Aslında aynı. İlk gördüğünle aynı. 

Geride bıraktığımız ya da bırakacağımız insanlar yıllar sonra ilgiler üzerimizden kaybolduğunda, karşı cins yüzüne bakmadığında, gençken yaşlı teyzeleri, dedeleri
sokakta yürüyen yaşayan ölü gibi gördüğümüz gibi bizi gördüklerinde de bizi sevecek mi?
Kıl payı kaçırılan mutluluklar birkaç hevese kurban gidiyor. Öyle ya; bizim tek sorunumuz nasılsa piyonda şah da aynı kutuya konuluyor sanmamız.
Biraz tükettikten sonra şahı camdan dışarı fırlatacağız her zamanki gibi ve hiçbir zaman tatmin olamayacağız seçimlerimizden...

Ne demişler:
``İnsan elde edemediği her şeyin delisi; elde ettiği de her şeyin nankörüdür.``

Hiç yorum yok: